Hazreti Ali Kimdir? Hazreti Ali’nin Hayatı

admin 267 Görüntüleme
13 Dk. Okuma süresi

Hazreti Ali (r.a) hicri 601 yılında Mekke’de doğmuştur. Tam adı Ali Bin Ebu Talip’dir. İlk iman edenler arasındadır. İman ettiğinde henüz 10 yaşında olup aynı zamanda ilk iman eden çocuktur.

Hazreti Ali Peygamberimizin (sav) amcasının oğludur. Dedesi ise aynı zamanda efendimizin dedesi de olan Abdulmuttalip’tir. Hem Peygamberimizin damadı olup Peygamber Efendimizin kızı Hz Fatıma ile evlenmiştir. Bu evlilikten 5 çocuğu olmuştur. Üç oğlu Hz Hasan, Hz Hüseyin, Muhassin ve iki kızı Zeynep ve Ümmü Gülsüm’dür.

Ortaya boylu, esmer tenli, iri siyah gözlü ve sakalı sık ve genişti. Yüzü güzel ve gülümserken dişleri görünürdü. Kendisine Hz. Peygamber tarafından verilen “Ebu Türâb” lakabından başka Murtazâ ve “Esedullahi’l galib” (Allah’ın Aslanı) lakapları vardı. Çocukluğundan beri puta tapmadığından daha sonraları “Kerremallahu vecheh” duası ile anılmıştır.

Hazreti Ali’nin Kişiliği

Hz Peygamber efendimiz bir hadisi şerifinde “Ben ilmin şehriyim. Ali ise o şehrin kapısıdır.” buyurmuştur. İlimde oldukça ileri giden Hazreti Ali kendinden önceki halifeler döneminde birçok meselede bulduğu çözümler ile kendine hayran bırakacak bir ilime sahipti.

Keskin zekalı birisiydi hafızası oldukça güçlü idi. Bizzat Peygamberimiz Hz Muhammed Mustafa’dan (sav) derslerini almıştı. O ilmini hayata tatbik edebilme kabiliyeti ile hep yol gösterici bir zat olmuştur.

Hazreti Ali kahraman bir zat, ilim sahibi birisi, cesur, takva sahibi, oldukça cömert bir insandı. Hiçbir şeyden korkmayan bir cengâver birisiydi. Allah Resulünün cennetle müjdelediği on sahabe arasındadır. İlmi takvası, İhlası, samimiyeti, fedakarlığı, şefkati, kahramanlığı, şecaati ve İslam’ı tebliğ etmesi gibi yüksek ahlaki ve insani vasıfları vardı. Kur’an ve Sünneti en iyi bilenlerden olduğu ittifakla bilinmektedir.

O sade yaşar ve dünya süslerinden kaçardı. Ahireti için sürekli ibadet ederdi. Yalan söylediği hiç duyulmamıştı. Boş ve manasız hiç konuşmaz, yerli yerinde konuşur ve insanlara hep sabırlı ve güzel davranırdı. İnfak ederken titiz davranır, kimsenin hakkını yemez ve oldukça mütevazi giyinirdi.

Dinimizi tam manası ile yaşardı. Bir savaşta ayağına ok saplanmıştı. Vücudu kas yapısı sert ve sağlam olduğundan oku çıkaramadılar. Onlara “ben namaza durayım da oku ondan sonra çekin” dedi. O namaza durunca oku kolayca çektiler. Zira o namaz kılarken bütün vücudu o kadar teslimiyet içinde oluyordu ki kasları yumuşuyor, tam bir tefekkürle ve huşu içinde namazlarını eda ediyordu.

Hazreti Ali’nin Hayatı

Müşriklerinin ezalarının artması hatta Peygamberimizi öldürme teşebbüsleri üzerine Medine’ye hicret kararı alınmıştı. Peygamberimiz (sav) hicretinden önce Hz. Ali’yi kendisini öldürmeye gelen müşrikleri oyalamak maksadıyla kendi yatağında Mekke’de bırakmıştır.

Hz. Ali Peygamberimiz ‘in kendisine bıraktığı müşriklerin emanetleri sahiplerine iade etmiştir. Daha sonra emri uyarınca Hz. Fatıma ve yanındakilerle beraber Kubâ’da Hz. Peygamber’e yetişmiştir. Başta Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber olmak üzere, hemen hemen bütün savaşlara katılmıştır. Birçok savaşta İslam ordusunun sancaktarlığını yapmıştır. Uhud ve Huneyn savaşında kendisi yara almasına rağmen Peygamber Efendimizi bütün gücüyle korumuştur.

Hayber’in fethi esnasında kalenin çok ağır olan (12 kişi zor kaldırabildiği) demir kapısını tek başına yerinden sökmüş ve zaferin kazanılmasında büyük katkısı olmuştu. Tebük savaşında ise Peygamberimizin vekili olarak Medine’de kalmıştır.

Peygamber Efendimize hem katiplik hem vahiy katipliği yapmıştır. Hudeybiye Antlaşmasını yazıya geçirme vazifesini de o yapmıştır. Peygamberimiz vefat ettiği zaman vasiyeti üzerine cenazenin yıkanması ve benzeri hizmetleri Hz. Ali ile Resûlullah’ın yakın akrabaları ile birlikte yapmışlardır.

Peygamberimizin vefatı sonrasında daima yanında olan ve vefatına yakın imamlığa geçirdiği Hz Ebubekir ilk halife seçildi. Bu halife seçiminde Hz Ali’nin orada olmamasından daha sonra Şiiler İlk halife Ali olacaktı tartışmalarını yapmışlardır. Ancak Hazreti Ali kendinden önceki halifelere tabi olmuş, bir hak iddia etmemiş ve hatta onların yardımcısı olmuştur. Onların adeta danışmanlığını yapmıştır.

İlginizi Çekebilir:   Kısa Yemek Duası Ezberlenmesi Kolay Yemek Duaları

Halife seçimde ashab nas ya da verasetten ziyade İslam devletinin savunulması, İslam’ın yayılmasını, birliği ve düzenin muhafazası, Kureyş’e mensup olması, yaşı ve tecrübesi ile saygı uyandırması, İslâmiyet’i evvel kabul etmesi, Resûlullah’ın en yakın arkadaşı olması ve vefatına yakın Hz. Ebubekir’i imam yapması gibi durumlara bakmışlardır.

İkinci halife Hz. Ömer vefatından evvel halife seçimini havale ettiği şûranın bir üyesiydi. Hz. Ali bu şura tarafından halifeliğe getirilen Hz. Osman zamanındaki bazı karışıklıklar ile ona karşı hareketleri asla desteklememiştir. Lakin Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvâm olmak üzere bir kısım ashapla zaman zaman çeşitli konularda tavsiyelerde bulunmuştur.

Hazreti Ali’nin Halifeliği

Hz Osman’ın fitne çıkaranlar tarafından şehit edilmesi Müslümanlar içinde büyük bir üzüntüye neden olmuştu. Hz Osman’ın fitneciler tarafından şehit edilmesinden sonrasında asiler Hz Ali’ye Hilafet teklif ettiler.

Hazreti Ali Hazreti Osman gibi bir zatı bir halifeyi şehit edenlerce halife ilan edilme şekline taraf olmadı ve teklifi reddedildi. Halifenin Hz. Talha ve Zübeyr’in olmasını teklif etti.  Lakin Ensar ve muhacirin de ısrar etmesi ve Müslümanlar arasındaki huzursuzluğu daha fazla sürmemesi için halifelik teklifini kabul etmiştir.

Biatten sonra Hz. Ali’yi bekleyen en önemli sorun Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılmasıydı. Lakin ortada bir katil değil sayıları binleri bulan bir kalabalık vardı. Üstelik bunlar Medine’ye hakim durumda idiler. Onlarla başa çıkmak kolay değildi bunu gören Hz. Ali ortalığın yatışmasını bekledi.

Hem meydana gelen bu olaylara tam bir adalet ile yaklaşmak istiyordu. Kim suçlu ise tespit ile onları cezalandırmak istiyordu. Masum insanların zarar görmesini istemiyordu. Bundan dolayı olaylar yatıştıktan sonra hareket etmek istiyordu.

Yeni halifeyi bu kararı vermesinde sebeplerden birisi de kendisine Medine’de biat edilmiş olmasına rağmen diğer vilâyetlerde durumun henüz netleşmemiş olmasıdır. Hatta Şam valisi ve Hz. Osman’ın yeğeni Muaviye gibi muhalefet edenler vardı.

Hz Osman’ın katillerinin bir an önce bulunarak onların cezalandırılmadığını iddia ederek Hz Ali’nin halife olmasına karşı çıkan sahabeler de vardı. Ortam karışıktı ve beklemek istemeyen başta Muaviye, Hz Ayşe, Hz Talha ve Hz Zübeyr suçluların ne olursa olsun bir an evvel yakalanarak cezalandırılmasını talep ediyorlardı.

Üstelik bu büyük sahabeler Hz. Osman’ın katillerini bulmak için bir ordu toplamışlardı. Hz. Ali acelece ordusunu toplamıştı. O da samimi olarak katilleri bulmak istiyordu. Sadece uygun ortamı beklemek istemişti.

Hazreti Ali Zamanındaki Savaşlar

Hazreti Ali

Cemel Vakası

İki ordu tüm çabalara rağmen Basra önlerinde Hureybiye denilen yerde karşı karşıya geldiler. Bu hadise hicri 656 tarihinde meydana geldi. Hz Aişe’nin bindiği devenin etrafında geçtiğinden Deve Olayı (Cemel vakası) diye tarihe geçmiştir.

Aslında Hazreti Ali ve Hz. Ayşe ile yanındakiler karşılıklı görüşmelerle anlaşmaya varmışlardı. Bir savaş olmayacaktı. Bu durumu görüp kendilerinin cezalandırılacağını gören fitneciler ani bir hareketle her iki tarafa birden saldırınca bir anda savaş çıktı. Yapılan savaşı Hz Ali kazandı. Maalesef bu savaşta Hz Talha ve Hz Zübeyr gibi sahabeler şehit oldular. Hz. Ayşe ise refakat eşliğinde Medine’ye gönderildi. O olaydan sonra devletin Merkezi Medine’den Küfe ’ye taşındı.

Hz. Ali savaşta ele geçen mal ve silâhları ordusuna ganimet olarak aldı. Kendisine karşı harekete geçenlerle gerekli görüşmeleri yaptı. Sonrasında Şam Valisi Muaviye’yi kendisine biat etmeye davet ettiyse de bir sonuç alamadı.

Sıffın Savaşı

Hz Ali’ye karşı hareket edenler Hz Muaviye’nin etrafında birleştiler ve onu halife ilan ettiler. Maalesef türlü oyunlar sonunda 657 tarihinde Hazreti Ali ile Hz. Muaviye arasında Sıffın savaşı gerçekleşti.  İki ordunun süvari ve piyade kuvvetlerinin yaklaşık olarak üç ay süren ve tarafları oldukça bıktıran mücadeleleri oldu.

Bu süre sonunda Hz. Ali’nin ordusu bariz olarak galip olmaya başlamıştı. Öyle ki Hz. Muaviye savaş alanından kaçmak istedi. Onun ordusunda olan Amr bin As ona ihtilafın hal edilmesi için Kuran’a başvurulması ve hakem ile konunun halledilmesini teklif etti.

İlginizi Çekebilir:   İslam Nedir? İslam'ın Şartları Nelerdir?

Bu teklifi kabul eden Hz. Muaviye Kuran’ın Şam Mushaf’ını askerîlerinin mızraklarına takarak Ey Iraklılar hüküm Kuranındır. O karar versin savaş bitsin dedi. Bu hareket Ali bin Ebu Tâlib’in ordusunda tesirini gösterdi.

Halife bu bir hile demesi ve ikazlarına rağmen ordusu söz dinlemeyerek savaşı bıraktılar. Kurradan çoğunluğunun ısrarıyla hakem kararı teklifini kabule mecbur kaldı. Hem Hz. Ali istemeyerek de olsa Ebu Musa el-Eş’arî’yi Hz. Muaviye de Amr b. As’ı hakem seçti.

Taraflar Sıffin mahallinde hakemlerin hem Allah’ın kitabı hem de Resûlullah’ın sünneti ile hükmetmeleri şartıyla anlaşmaya vardılar. Ancak 70 bine yakın Müslümanın öldüğü Sıffin Savaşı’nın sonunda Hz. Ali’nin ordusunda bulunan Temim kabilesinde 10 bin kişi hakem kararını beğenmeyerek isyancılar itaat edinceye kadar tekrar savaşılmasını talep ettiler.

Ancak halife işin başında kendilerini uyarmasına rağmen kendisini dinlemediklerini, şimdi ise karşı ordu ile bir anlaşmaya varıldığını, dolayısıyla Kur’an-ı Kerîm’in hükmüne göre (Nahl 16/91) bu anlaşmayı bozamayacağını söyledi.

Bunun üzerine Temim kabilesine mensup 10 bin asker halife ile beraber Kûfe’ye dönmedi. Kûfe yakınında konakladılar. Halife oraya giderek onlarla konuşmasıyla yaklaşık 6 bin kişilik bir grup kendisiyle beraber Kûfe’ye döndü. Onunla gelmeyen ve daha sonra Haricîler diye anılacak olan 4 bin kişilik bir kuvvet ise Nehrevan’a gitmiştir.

Hakem Kararı

Bu arada hakemler ilk toplantısını Şubat 658 tarihinde Dumetülcendel’de yaptılar. Hz. Osman’ın yaptığı işler ile öldürülmesini gerektirecek bir gayri meşruluk olmadığına ve haksız yere öldürüldüğüne dair ilk kararı aldılar.

Hazreti Ali ise kuvvetlerini yeniden toplayıp Muaviye ile savaşmak noktasında hazırlık yapıyordu. Nehrevan’da bulunan Haricîleri ikna etmek için çalışsa da sonuç alamadı. Buna karşı Haricilerin ashaptan Abdullah bin Habbab’ı öldürmeleri üzerine Hz. Ali evvel bu sorunu çözmeyi sonra Şam üzerine gitmeye karar verdi.

Halife hicri 658 tarihinde onlara yaptığı tekliflerin ret edilmesi üzerine haricilerle savaşı başlattı. Vuku bulan şiddetli çarpışmada Haricîlerin neredeyse tamamı hayatlarını kaybettiler. Halife her ne kadar Şam’a karşı hareket etmek istese de askerlerin savaşmak istememesi bıkkınlık göstermesi üzerine Kufe’ye geri döndü.

Hakemler ise Ali bin Ebû Tâlib ve Muaviye bin Ebû Süfyân’ın birlikte azledilerek yeni halifenin bir şura tarafından seçilmesi kararını aldılar. Bu karar ilk önce Hz. Ali’nin hakemi Ebu Musa El Eşari tarafından açıklandı. Sıra Muaviye’nin hakemi Amr bin As’a gelince ters olarak o hilâfet makamına Muaviye’yi tayin ettiğini bildirdi. Ebû Musa itiraz etse de sözünden dönmedi. Neticede halkın bir kısmı Hz. Ali’ yi bir kısmı Muaviye’yi destekledi.

Hz. Ali bu olaydan sonra Kufe’ye döndü. Yeni bir ordu kurma hazırlıklarına başladı. Lakin ırak askerleri isteksizdi. Buna rağmen 40. 000 kişilik bir ordu kurdu. Ancak Kufe’de hariciler intikam arzusu ile yanıp tutuşuyorlardı.

Hariciler kendilerince yaşanan aylıklara son vermek için Hazreti Ali, Hz Muaviye ve Hz Amr Bin As’ın öldürülmesine karar verdiler. Plan gereği üç suikastçı aynı anda saldırarak onları öldürülecekti. Hz Muaviye ve Hz Amr Bin As yapılan suikasttan kurtuldular.

Hazreti Ali ise Abdurrahman bin Mülcem tarafından zehirli bir hançerle sabah namazında saldırıya uğramış ve yaralanmıştı. Aldığı yaranın tesiriyle iki gün sonra Ocak 661’de şehit olmuştur. Kûfe’ye (bugünkü Necef) defnedildi. Hz Ali’nin şehit edilmesi ile 4 Halife dönemi bitmiştir.

Velhasılıkelam

Bu hadiselerde Üstat Bediüzaman’ın tespitleri oldukça manidardır. O mübarek zat sahabelerin içtihat makamında olduğunu beyan eder. Hazreti Ali içtihat olarak adaleti mahza (tam bir adalet) ile hareket ettiğini karşı tarafın ise adaleti izafiye (zayıf adalet) ile içtihat ettiğini söyler. Ölenlerin tarafına bakılmaksızın şehit olduğunu ve dedikodu edilmemesini söyler. Allah’a emanet olun vesselam.

Bu makaleyi paylaş
İnceleme bırak

İnceleme bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir