Yıldırım Bayezid: Osmanlı’nın Fırtına Gibi Esen Hükümdarı

65 Görüntüleme
5 Dk. Okuma süresi

Osmanlı tarihinin hem en parlak hem de en çetin dönemlerinden birine damgasını vuran Yıldırım Bayezid, adını sadece hızla yaptığı seferlerle değil, aynı zamanda cesareti, siyasi kararlılığı ve trajik sonuyla da ebedîleştirmiş bir hükümdardır.

Onun saltanatı, Osmanlı Devleti’nin bir imparatorluk yolunda hızla ilerlediği, aynı zamanda büyük bir sınavdan geçtiği döneme tekabül eder. Yıldırım” lakabını, seferlerindeki hızı ve kararlılığı sayesinde hak eden bu hükümdarın hayatı, zaferler ve trajedilerle doludur.

Yıldırım Bayezid Kimdir?

I. Bayezid, 1360 yılında doğdu. Babası Sultan I. Murad (Hüdavendigâr), annesi ise Gülçiçek Hatun’dur. Gururlu ve kendine son derece güvenen bir karakteri vardı; bu özelliği onu hem büyük zaferlere taşımış hem de Timur karşısındaki aşırı özgüveni sonunun hazırlayıcısı olmuştu. Devlet işlerinde olduğu kadar savaş alanında da ön saflarda yer almayı seven bir hükümdardı, askerleriyle birlikte çarpışmaktan çekinmezdi.

Özel hayatında ise kültür ve sanata ilgi duyan bir padişahtı. Arapça ve Farsça’ya vâkıf olan Bayezid, şiir ve avcılığa meyilli idi; zaman zaman geniş katılımlı av seferleri tertip ederdi. Devlet Hatun, Hafsa Hatun ve Sırp prensesi Olivera Despina gibi eşleri vardı. Olivera Despina ile olan evliliği, Balkanlar’daki siyasi dengeleri gözeterek yaptığı stratejik bir evlilikti. Çocukları arasında en meşhurları, Fetret Devri’nde taht mücadelesi veren Mehmet Çelebi (I. Mehmet), Süleyman Çelebi ve Musa Çelebi idi.

Prens Bayezid: Gençlik Yılları ve Tahta Giden Yol

Genç yaşta sancakbeyi olarak tayin edildiği Kütahya ve Germiyan topraklarında idarecilik tecrübesi kazandı. Aynı zamanda savaş meydanlarında gösterdiği atılganlık ve hızlı hareket kabiliyeti sayesinde “Yıldırım” lakabını aldı. Bu lakap, sadece bir askeri unvan değil, onun karakterini ve siyaset tarzını da yansıtır.

1389’da Kosova Meydan Muharebesi’nde babası I. Murad’ın savaş sonrasında bir Sırp tarafından hançerlenerek şehit edilmesi üzerine, Bayezid, savaş meydanında taht sahibi olduğu ilan edildi. Bu durum onun liderlik vasfının ve kararlılığının halk ve ordu üzerindeki etkisini pekiştirdi.

Saltanatın İlk Yılları: Batı’da Fetih, Doğu’da Birlik

Bayezid tahta geçer geçmez güçlü bir lider olarak kararlılıkla hareket etti. Balkanlar’da istikrarı sağlamaya çalıştı. Sırbistan Osmanlı’ya bağlı hâle geldi, vergi vermeyi ve savaşta asker göndermeyi kabul etti. Bununla beraber kralları başta kalmaya devam etti. Bu statü, Sırbistan’ı doğrudan ilhak edilmeyen fakat Osmanlı’ya bağlı bir iç vasal konumuna getirdi. Hemen Ardından Bulgar Krallığı’nın Osmanlı’ya tamamen bağlanmasını sağladı.

1396 yılında, Macar Kralı Sigismund’un önderliğinde oluşturulan büyük bir Haçlı ordusu Osmanlı’ya karşı sefere çıktı. Ancak Bayezid, Niğbolu’da bu Haçlı ordusunu büyük bir bozguna uğrattı. Bu zafer, onun adını Avrupa’da “Türklerin yıldırımı” olarak duyururken, Osmanlı’nın da bölgedeki gücünü pekiştirdi.

Aynı yıllarda Anadolu’da ise Bayezid, Osmanlı merkezîleşmesini hızlandırmak amacıyla Anadolu Beylikleri üzerine yürüdü. Aydınoğulları, Menteşeoğulları, Saruhanoğulları, Germiyanoğulları gibi beylikleri Osmanlı topraklarına kattı. Karaman Beyliği ise en fazla direnenlerden biri oldu. Bayezid’in bu süreçteki en büyük arzusu, Anadolu Türk birliğini tesis etmekti. Fakat bu birliğin kılıç zoruyla sağlanması, birçok beyliğin eski gücünü aramak adına Timur’a yaklaşmasına sebep olacaktı.

Timur’la Karşılaşma ve Ankara Savaşı

Bayezid’in hızlı genişlemesi ve özellikle doğuda güçlü bir Osmanlı merkezi kurmaya çalışması, Orta Asya’dan İran’a kadar hâkimiyet kurmuş olan Timur’u rahatsız etti. Timur da Anadolu’daki eski beyleri Osmanlı’ya karşı kışkırtarak denge sağlamaya çalıştı.

1402 yılında iki büyük liderin ordusu Ankara’nın Çubuk Ovası’nda karşı karşıya geldi. Tarihin bu dönüm noktasında, Bayezid ordusunda yer alan bazı Türk beylerinin Timur tarafına geçmesi Osmanlı saflarında çözülmeye yol açtı. Neticede Yıldırım Bayezid mağlup oldu ve Timur’a esir düştü. Bu esaret, hem onun şahsi hayatında büyük bir yıkım oldu, hem de Osmanlı Devleti’ni yaklaşık 11 yıl sürecek olan Fetret Devri’ne sürükledi.

Bayezid, 1403 yılında Akşehir’de esaret altında vefat etti. Ölüm şekli hakkında farklı rivayetler olsa da, onun bu trajik sonu, ardında hem bir hayranlık hem de bir hüzün bırakmıştır.

Yıldırım Bayezid’in Mirası ve Hatırası

Yıldırım Bayezid’in en büyük eserlerinden biri hiç şüphesiz ki Bursa’da yaptırdığı Ulu Cami’dir. Savaş ganimetleriyle yaptırılan bu ulu mabed, onun sadece bir asker değil, aynı zamanda dindar bir hükümdar olduğunun da nişanesidir. Bayezid, İstanbul’u kuşatan ilk Osmanlı padişahı olarak da tarihe geçmiştir. Her ne kadar şehir o kuşatma sırasında alınamamışsa da, bu teşebbüs, Osmanlı’nın İstanbul üzerindeki kararlılığının bir başlangıcı olmuştur.

Yıldırım Bayezid, ardında güçlü ama kırılgan bir miras bıraktı. Onun mücadeleci ruhu, ileriki padişahlara ilham kaynağı oldu. Oğlu Çelebi Mehmed’in devletin birliğini yeniden tesis etmesi, Bayezid’in kurduğu yapının temellerinin ne denli sağlam olduğunun bir göstergesidir.

Bu makaleyi paylaş
1 İnceleme
  • Büşra Erdoğan says:

    Yıldırım Beyazıt zaten çok ilgi duyduğum bir padişahtır. Elinize, emeğinize sağlık hocam. İnşallah daha fazla böyle makaleler görürüz sizden.

    Yanıtla

İnceleme bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir